|
Ailesi ve kendisini seven hiç kimsesi olmayan bir yetim kızla ilgili çok güzel bir masal vardır. Kendini çok ama çok üzgün ve yalnız hissettiği bir gün, çayırda yürürken, bir çalıya küçük bir kelebeğin takıldığını görür. Kendini kurtarmak için çabaladıkça, dikenler onun narin bedenini daha çok hırpalar. Küçük yetim kız dikkatle kelebeği kurtarır. Uçup gitmek yerine, kelebek güzel bir periye dönüşür. Kız gözlerine inanamaz.
Peri, kıza, "Senin eşsiz iyi kalpli davranışın için, sana bir dilek dileme hakkı veriyorum."der.
Kız bir an düşünür, sonra "Mutlu olmak istiyorum." der.
Peri "Peki" der, ona doğru eğilir ve kulağına fısıldar. Sonra da ortadan kaybolur.
Kız büyüdüğü sürece, ondan daha mutlu kimse yoktur. Herkes ona mutluluğunun sırrını sorar. O ise gülümser ve "Sırrım, küçük bir kızken iyi kalpli bir periyi dinlemiş olmamdır."der.
Yaşlanıp, ölüm döşeğine düştüğünde, komşuları etrafına toplanırlar. Sırrının da onunla birlikte yitip gitmesinden korkmaktadırlar. "Lütfen bize söyle" diye yalvarırlar. "İyi peri sana ne dedi?"
Sevimli yaşlı kadın gülümser ve "Bana şöyle söyledi" der:"ne kadar güvende, ne kadar yaşlı ya da genç, zengin ya da fakir olursa olsun herkesin sana ihtiyacı var"
Kim demiş " Mutlu olmak zor diye " hayatı ince detayla yaşayan insanlar ufacık olaylarla mutlu olurlar. Uyandığında yastığının altında bulduğu sevgi dolu bir not, sevgilisine sürpriz yapmak ....
Ruh Sağlığı İçin...
-
Öylesine güçlü olun ki, hiçbirşey huzurunuzu bozmasın
-
Dostlarınıza değerli oldukları duygusunu verin
-
Her şeyin en iyisini düşünün..
-
Geçmişin hatalarını unutun ve onlardan yararlanın
-
Neşeli davranın ve herkese gülümseyin..
-
Kuşkular karşısında çok düzeyli, Öfke karşısında çok olgun, korkular karşısında çok güçlü ve sorunlar karşısında çok mutlu olun ki, bu saydıklarımızla başedebilin.
-
Christian Larson
Mutluluğun Sırları...
-
Yürüyüşe çıkın, temiz hava iyi gelebilir.
-
Avaz avaz şarkı şöyleyin 
-
Evde kedini veya köpeğiniz varsa, onu kucağınıza alıp okşayın, sevin dertleşin.
-
Birisini mutlu edecek bir şeyler düşünün ve hemen yapın.
-
Yaşamınızın mutlu anılarını anı defterinize yazın.
-
Çok sevdiğiniz biriyşe güzel bir yerde buluşun.
-
Yaşamınızda sizi mutsuz eden korku ve öfkelerden kurtulmaya karar verin.
-
Birine armağan verin, sevdiklerinizi sürprizlerle mutlu edin.
Sizde bu listeye mutlu olduğunuz anıları ekleyin göreceksiniz ki hayatta ne kadar küçük olaylardan mutlu olabiliyormuşuz..
Benim yazdığım Yaşama Sevinci adlı şiirimi sizlerle paylaşmak istiyorum..
|
.. Yaşama Sevinci ..
|
|
Hayatta bu kadar mutlu olmayı gerektiren şeyler varken
Üzülmek niye, kendimize eziyet çektirmek niye
Bir düşünün sizi mutlu edebilecek ne kadar çok şey var
Bir bebeğin gülüşü, sevdiğiniz insanın sizi sımsıkı sarması
Annenizin şefkatli kucağı
Daha yüzlerce küçük olay sizi mutlu edebiliyor
Hayatı sevin, her dakikanızı, her saniyenizi doya Doya yaşayın
Çünkü hayat ulaşılmak istenen bir yoldur ve
Bu yolun uzunluğu hiç bilinmez , siz bu yolda ilerlersiniz
Karşınıza bir engel çıkar , siz bu engeli aşıp
Yolkunuza devam edersiniz,
Yada, bu engeli aşamazsınız
Ve bu sizin yolunuzun sonu olur yani ÖLÜM
Hayatınızın anlamını, ölümden dönen bir insana sorun
Yada ölmeyi bekleyen
Yaşamdan hiçbir umudu olmayan bir insana sorun
O zaman düşünün !! ,Değer mi üzülmeye
Bu güzelim hayatı doya doya yaşamak varken
Artık üzülmeyi bırakın ve GÜLÜN !!!!
|
MUTLULUK NEREDEDİR?
Mutluluk; Cana can katanımla bir yaz denizinin karşısında, bir ağaç gölgesinderir. Tedirgin edilmeden uyunan bir toprak parcasındadır. Bir bahar sabahında cıplak ayakla koşulan ıslak çimenlerdedir. Sıcak bir günün bitimine doğru birdenbire esiveren serin bir yeldedir. Güvenli bir düşüncenin aydınlıgında, sıcasık bir omuzun, dizlerin yumuşaklığında sevi'sinde, uygun bir sesin titreşimindedir. İstekle ısırılan bir peynir diliminde, yanarak içilen bir yudum suda, özlemle aranan bir fincan kahvededir. Bakkaldan alınan bir paketi taşırken dergilerden yapılmış kesekâğıdında gözucuyla okunuveren güzel bir sözdedir. Günün ilk aydınlığında, gecenin son karanlığındadır. Özlenen can tadının meyva çiçeği tadına dönüşümündedir, renk renk duyguların oluşumunda bilinmeyen renklerin şekillenmesindedir, yüreğin dudaklarındadır. Bir annenin oksayışında, bir babanin bakışında, bir can'ınn dokunuşunda, çocuğun gülüşündedir. Bir ayrılışta dudaklara can ateşiyle konan öpücüktedir. O Can Sesini Duymaktadır. Yarınları istemektedir......
|
|
|
MUTLU OLMAK MI? DAHA KOLAY NE VAR Kİ!
Mutluluk, bir insanın hem iç dünyasında(kendisiyle olan ilişkilerinde), hem dış dünyasında (insanlarla olan ilişkilerinde vb.) hem de ruhsal dünyasında (manevi olarak) sürekli şekilde huzuru ve rahatlığı hissetmesidir.
Tanımı bu kadar kolay olmasına rağmen “olması” neden bu kadar zor diye düşünmeden edemiyor insan doğal olarak…
Yazılarımı hazırlarken, genelde çevremdeki insanlara çalıştığım o konu hakkında ne düşündüklerini soruyorum.
“Şans nedir?”
“Motivasyon hakkında ne düşünüyorsun?”
“Kararsızlık hayatını nasıl etkiliyor?”
gibi…
İşte bu yazımı hazırlarken de eşe dosta kime denk geldiyse iki soru sordum:
1- Mutlu musun?
2- (Evet/Hayır ise) neden?
Birinci sorumda, sanki herkes ağız birliği yapmış gibi “Hayır” diye cevapladı. (“Evet” diye üç beş kişiye rastlayınca da çok duygulanıp sarılıp öptüm zaten… )
PEKİ, NEDEN MUTSUZUZ?
Hayır diyenlerin nedenlerine gelince…
Farklı zamanlara, farklı mekanlara, farklı olaylara bağlı mutsuzluklar. Kimilerinin içinde bir sürü keşke var, kimileri ise ahlar vahlarla dolu…
Mesela, farklı bir mekânda olsalardı kesin mutlu olurlarmış, ya da farklı bir zaman diliminde…
Mesela üç beş yıl öncesi…
GERÇEKTEN MUTLU OLMAK BU KADAR ZOR MU?
Evet, bu kadar zor! Biz, mutluluk kavramını;
Maddiyatla özdeşleştirdiğimiz sürece,
Bizim dışımızda gelişen olayların sonucuna bağladığımız sürece,
Çocuğumuzun sınavda aldığı puanla doğru orantılı tuttuğumuz sürece,
Mutlu olmak bu kadar zor olacak…
İşte mutsuzluk tablosunun adı:
Manevi farkındalıkların yerini maddi beklentilerin geçtiği bir dünya.
Oysa ben halen mutluluğun insanın kendi içinde olduğuna inanan azınlığın içindeyim.
İç huzurumuzu, mutluluğumuzu, sevincimizi dış dünyanın işlerine bağlıyoruz. Mutluluğu maddeyle, parayla, şöhretle ölçmek; bunları kıstas olarak kabullenmek en büyük mutsuzluk sebebi haline geliyor.
Mutluluk ölçümü ile ilgili temel yanılgılardan biri ekonomik refahın mutluluk için tam bir gösterge kabul edilmesidir. Bu bir anlamda “para mutluluğu satın alabilir” tezine dayanır. Çünkü parası olan insan kendisine lezzet veren şeyleri satın alarak mutluluğunu maksimum kılabilir. (mi acaba?)
BEKLENTİLERİMİZ…
Bir diğer mutsuzluk sebebimiz ise, beklentilerimizin yüksek olması.
Beklentiler elbette ki çok güzel. Aynı zamanda çok fazla beklenti içerisine girmek bizi mutsuzluk çukuruna itiyor.
İçinizde, istediğiniz en harika sonuçlara ulaşabilecek sınırsız bir güç var. O zaman kendinizden sizi geliştirecek, bir adım ileri götürecek adımları bekleyin. Aynı zamanda bu beklentileri “gerçekçi” olmayan zaman sınırları içerisinde beklerseniz her yönden kendinizi mutsuz edersiniz.
Heeeyyyy, bir ayda o minicik bikinilerin içine girmek için kilo vermeye çalışan hanımlar! Sizden bahsediyorum orda mısınız?
Dönem boyunca bir şekilde motivasyon eksikliğinden(!) yatıp da sınava bir ay kala oturup bilmem kaç soru çözmek için kendini otomatiğe bağlayan sevili ÖSS adayları, e tabi siz de bu kısma giriyorsunuz…
Kendinizden olan beklentilerinizin yanı sıra başka insanlardan ya da durumlardan da beklentileriniz fazla ise işte o zaman yandı gülüm keten helvam!
Tamam, insanlardan falan hiç bir şey beklemeyin, demiyorum. Ama ananem gibi de oturup “Yok, kızım şimdi arayacak.” diyerek telefon başında güvenlik memuru gibi bekleme noktasına gelmişseniz kafanızı ellerinizin arasına yerleştirip beklentileriniz hakkında yeniden düşünmenizi şiddetle tavsiye ederim.
Eşimizin eve gelirken bahçeden koparsa bile iki çiçek getirmenini bekleriz…
Ya bırakın çiçeği böceği, hiç bir şey getirmiyorsa bile iki güzel söz söylemesini bekleriz…
Patronumuzun bizi düşünerek yılbaşında maaşımıza %15 zam yapmasını bekleriz…
En azından %10…
Çocuğumuzun daha çok ders çalışmasını, daha başarılı olmasını bekleriz,
Sevdiklerimizin doğum günlerimizi hatırlamasını ve mutlaka arayıp kutlamalarını bekleriz…
Sevdiğimiz takımın bu yıl şampiyon olmasını bekleriz…
Ofise gittiğimizde yeni saç modelimizin herkes tarafından fark edilmesini bekleriz…
Sadece fark etmekle kalmasınlar zaten, bir de iltifat bekleriz…
Ve daha neler neler bekleriz…
Eee, sonra? Beklentilerimiz bir bir hüsranla sonuçlanıyor.
Bu yüzden gerçekleşmesi bizim elimizde olmayan durumlarda, beklentilerimizi az tutmak en güzeli. Bu da zaten iki şekilde sonuçlanır:
1- Gerçekleşmez (işte bu sizi fazla üzmez)
2- Gerçekleşir (gerçekten mi? Vallahi beklemiyordum, bak sürpriz oldu)
MADDE ve MUTLULUK ARASINDAKİ ORANTIYI BİRİ BANA ANLATABİLİR Mİ LÜTFEN?
Madde asla yaşamda belirleyici unsur değildir. Önemlidir aynı zamanda belirleyici değildir. Maddiyat sadece bir araçtır. Mutluluğa ulaşmak için bir araç. Oysa biz araçlarımızı amaç haline getiriyoruz bu da yetmezmiş gibi bir de üstüne “işte mutlu olmamın sebebi” diyoruz.
Maddesel mutluluk sebeplerimizin yanı sıra manevi yönden de bazı şeyleri fark etmek bizim aslında zaten huzurumuzu ve mutluluğumuzu hiçbir çaba göstermeden arttıracaktır.
Bundan şu sonuç çıkmasın: işi gücü bırakın, sadece manevi mutluluk size yetecektir. Tabi ki günümüz koşullarında bu yeterli değil. Hayatımızı bir biçimde devam ettirmek zorundayız… Hayattan, sevdiklerimizden, bir şekilde bir şeylerden beklentilerimiz var. Bunların olması da gerekiyor. Bunların yanı sıra zaten sahip olduklarımızın da farkında olmak mutluluk standardımızı düşürür… (inanıyorum ki bu konuda standardınızın düşmesine çok sevineceksiniz )
Şimdi diyeceksiniz ki, seni çokbilmiş kene yok maneviyat yok ayrıntılar yok farkındalık diyorsun da biz sanki hiç mi farkında değiliz bunların.
Zaten ben olmayan bir şeyden bahsetmiyorum ki… Ben bu oranı artırmanın daha fazla huzur ve mutluluk getireceğini savunuyorum. Yaaaa
FARKINDALIK, MUTLULUK GETİRİR Mİ?
Hayatımın nesinden en çok mutluyum?
Hayatımın nesi bana heyecan veriyor?
Hayatımda en çok gurur duyuyorum?
En çok neden zevk alıyorum? Zevk aldığım şeyi yapabilecek fiziksel yeterliliğim var mı?
Hayatımda neye adanmış durumdayım? Düşündüğümde beni mutlu eden bir hedefim var mı?
Kimi seviyorum? Sevdiklerim yanımda mı? Değilse bile sağlıklı ve mutlular mı?
Ailem sağlıklı ve yanımda mı?
Şu anda kimler seviyor?
Fiziksel yönden herhangi bir engelim var mı?
Bu sabah kahvaltıda istediğim şeyleri yiyebildim mi?
…
Bu sorulara siz de aklınıza gelenleri ekleyin ve cevaplayın.
İşte bu ve buna benzer soruları kendinize sürekli sormak sizin farkındalık çıtanızı yüksek tutacaktır.
Altını çizerek belirtmek istiyorum ki bu Polyannacılık değildir. Ben buna satır aralarını okumak diyorum. Siz olumlu bir yön aramazsınız ki, zaten var olanı görürsünüz. Hayat koşuşturmacası içinde bir an durup sahip olduklarınıza bakarsınız.
Zaten bu da çoğu insana verilmemiş sayısız nimetler içinde yüzdüğünüzü fark etmenize olanak sağlar. Bunu bilip de mutlu olmamak mümkün mü?
Mutlu olmak kolay mı? Daha kolay ne var ki? 
Herkes kendi mutluluğunun demircisidir.
ALMAN ATASÖZÜ
Mutlu olmak size bağlı
Gün içinde yaşanan gerginlik insan hayatını alt üst edebiliyor. Stresten kurtulmak ve mutlu olmak aslında elimizde. Nasıl diye soruyorsanız işte cevabı...
|
19 Ağustos 2007 16:27 |
Yazı boyutunu büyütmek için  |
Herkes mutlu olmak ister. Ancak günlük hayatın getirdiği stres ortamında bu mümkün olmayabiliyor. Sıkıntıları, üzüntüleri bir kenara atmak zor gözükse de insan istedikten sonra hepsinden kurtulabilir.
Artık mutlu olmak benim de hakkım diyorsanız, işte sırları... Asla bir eleştiri, öneri ya da teklif karşısında yetersizlik duygusuna kapılmayın. Kusursuz bir insan olmaya çalışmayın. Başkalarına hoş görünmek için şirinlik ve fedakarlık yapmayın. Yapmak zorunda olduğunuzu düşünmeyin. 24 saati 3'e bölün. 8 saat uyuyun, 8 saat çalışın ve kalan 8 saatte sizi mutlu edecek bir şeyi yapın. Hobiler edinin, spor yapın, sanatsal faaliyetleri izleyin, sergileri gezin. Hakkınızdaki eleştirileri reddedilmişlik olarak algılamayın. Mükemmeli değil, elinizden geleni yapın. Kimse için önyargı taşımayın ve herkese karşı içinizden geldiği gibi davranın.
KENDİNİZİ SEVİN
Başkalarınca beğenilmek ve takdir edilmek beklentisi taşımayın, hiç kimsenin sevgisine muhtaç olmayacak kadar kendinizi sevin. Sizin doğrularınızın başkalarının doğruları olmayabileceğini bilin. Çevrenizdeki insanların hareket ve davranışlarını denetlemeyin. Hiç kimsenin beyninden geçenleri okumaya ve yorumlamaya kalkışmayın. Çok okuyun. Okumayı ertelemeyin, okumaya yaşınız ilerlese bile devam edin. Akraba, aile ve kök bağlarınızı koparmayın. En azından özel günlerde onlarla olun. |
|