MUTLULUK İÇİNİZDE
  KORKUNC HİKAYELER
 

__________ŞEYTAN___________


Yıl 1994 temmuz ayı cumartesi akşamı.. Ben ve kardeşim o akşam yemek yiyorduk ve aniden zil çaldı, kapıyı annem açtı.Kapıda olan kişiler arkadaşlarımdı ve bizi aşağıya çağırıyorlardı saat 10.00′na geliyordu sofradan kalkar kalkmaz aşağıya indik arkadaşlarımızla her gece korkunç hikayeler anlatırdık, (Gece dedim çünkü sabahlara kadar oturur hikayeler anlatır oyun oynardık) her kafadan bir hikaye çıkardı ortaya ama birbirimizi korkutmak için yarış yapardık.O akşam herkez hikayesini anlattıktan sonra oyun oynamaya karar verdik, o zamanlar 11 yaşındaydım ve saklanbaç oynamayı çok seviyordum. Ebe saymaya başladığında herkes yerini almıştı ve bende, tabiki ben o anki olacak olaylardan haberdar değildim, kim bilirdiki şeytanı karşımda göreceğimi neyse konuya geçelim ben yerimde ebenin saymayı bitirmesini bekliyordum ebenin saydığı binanın yan tarafındaydım ebebin sayması bitmediği için sıkıntıya girmiştim o, an arkamı dönmemle dona kalmam bir olmuştu şimdi şeytanla karşıkarşıyaydım o herkesin bildiği gördüğü bir tipten değildi (tabii ki görenler için..) 2 metre boyu,yumruğum kadar iri ve kıpkırmızı gözleri çatal biçiminde uzun asası 2 adet iri buynuzları ve üstünde siyah birşeyi vardı ama ayakları yoktu evet yanlış okumadınız ayakları yoktu adeta uçuyordu o, anda vücudum çözülü vermişti hemen bahçenin ortasındaki kuyunun arkasına saklanmıştım ebe ağladığımı duyunca hemen arkadaşlara haber verdi bu şeytanı yakın arkadaşımda görmüş ve oda çok korkmuştu. (ismini vermeyeceğim.) Ve bu olaylardan sonra her pisliğin yanında cinlerin olduğuna şaitlik ettim. Ertesi sabah şeytanı gördüğüm yere geldik orada bulunan ev bomboştu evin içinde bir el vardı ve sanki el bizi seyrdiyordu önce inanmadık sonrada banyoda gördük ev zemin kattaydı banyonun penceresinden içeri yumurta kartonu attık ve karton geri geldi ve bu olay bi kaç defa gerçekleşti ne zaman oraya gitsek üst kattakilerin kızını yerde baygın buluyorduk ve bu olaydan sonra bişey farkettimki ne zaman korkunç hikayeler anlatsak ozaman kötü şeyler oluyordu ama anlatmayıda seviyorduk. Bu yüzden siz siz olun sakın korkunç şeylerden bahsetmeyin eğer cinlerden bahsedecekseniz kötü varlıklar diye konuşun, bunu sakın unutmayın…


____ÖSS HAZIRLIKLARI______-

Olmuyordu…Evet gene istediği neti yapamamıştı.180 soru olmasına rağmen o ancak 90-100 net arasında yapıyordu.Bazıları için bu rakam çok yüksek gelebilirdi ama onun için en az 150 net yapmak gerekliydi.Ya kalan bir ayda yemeden,içmeden soru çözecekti ya da…
O zor olanı seçmek yerine gidip en kolay ve en tehlikeli yolu seçmişti.”EVET EN YÜKSEK NETİ YAPAN ARKADAŞLARINI ÖLDÜRECEKTİ!!! ”Hemen Hazırlıklara başladı.Ya üniversiteyi kazanamazsam diyerek biriktirdiği dersane parasını sniper silah almaya harcadığını annesi bir duysa..İçinden gülümsedi,acaba bir sorun çıkar mı diye düşündü.Ama doğru ya o artık 18 yaşındaydı.İstediğini yapabilirdi.
İçinde nedense bir korku vardı.Dersane birincisi olan A.’nın evinin karşısındaki çatıya çıktı.Kalbi filmlerdeki gibi hızlı atmıyordu.Aksine acaba yaşıyor muyum diyerek kendine çimdik attı.Mermiyi silaha yerleştirdi ve ‘BAMM’… İşte yapmıştı. İçinde bir sıcaklık aynı zamanda da bir hüzün vardı,ve hüzün ağır bastırınca gözlerinden yaşlar damladı.Düşündü, eğer aynısını ona bir başkası yapsaydı ne olurdu.Annesini gözlerinin önüne getirdi ve oradan uzaklaştı.
Evet…Bu da bitti diye düşündü.A.’nın ölümünden 1 ay eçmişti ama onu hala kimin öldürdüğü bilinmiyordu.Ve bu da 10.’su dedi,silahını sakladı,yağan kara aldırmadan evine gitti.
Bu da 180.’ci dedi.Artık öyle ağlamalar falan yoktu.İçini ne biraz sıcaklık, ne de biraz da hüzün vardı.Taş gibiydi.Ayrıca kaç aydır dersaneye de gitmemişti.Öyle ya aylardan mayıstı artık.ÖSS’ye ne kalmıştı ki…
Yine odasındaydı,yine elinde o berbat sınav karnesi duruyordu.Ama tek fark,puanının baraj olan 180′in bile altında olmasıydı.Ama nasıl oldu diye düşündü.Halbuki neredeyse herkesi öldürdüm dedi.O anda gözü sniper’ına takıldı.Acaba..?
Ve yine eskisi gibi vücudunu sıcaklık kapladı.Ama bu sefer bildiğiniz sıcaklıklardan değil,yakıcı,kavurucu,ızdırap verici bir sıcaklıktı bu.Etrafına baktı.Etrafını arkadaşları A. ve diğerleri kaplamıştı.Ellerine bir baktı,hepsinde benim silahım var diye düşündü.A. ona yaklaştı:
Birinci soru:Bizi niye öldürdün? dedi.O çok korktu ve bulunduğu yerin cehennem olduğunu unutarak:
Sizi ben öldürmedim,şeytan öldürdü dedi.
A. Bu cevabı beklercesine:
Yanlış, dedi ve demesiyle katilini kafasından vurdu.
Bu kaçıncı bilmiyordu.Etrafındaki heryerden kan fışkırıyordu.Bir başka arkadaşı da aynısını yaptıktan sonra kendisine bir baktı,ama ben bunları böyle düşünmedim ki dedi.
Bu sonuncusu dedi diğer bir arkadaşı.O da katilini kafadan vurduktan sonra baktı.O güçlü katili,’ÖLDÜRÜN BENİ’ diye sayıklıyordu.A. öne çıktı ve:
‘ALDIN MI 180 SORUNUN CEVABINI’ dedi…




__________AZRAİL_______________

Sabah kalktım. Güzelce kahvaltımı da yaptım ve işe gittim.
Klasik bir gün… Diğerleri gibi, sıradan bir başlangıç…
Nöbetçi arkadaştan öğrendiğime göre, gece problem çıkmamış cihazlarda. Bu iyi haber işte! Zaten dünden devam eden 2 tane sistem arızası vardı.
Cihaz odasındaki klimalar da problemli. Hem de ta kurulduğu günden beri!
Bugünde firmanın birinden eleman gelecek, onlarla ilgilenmem lazım. İş çok bugün! Akşamı nasıl ederim bilmem. Bu hafta çok yoğun geçecek. Sezonda başladı malum. Beklentilerimiz epey yüksek.
Neyse, odama gittim ve kapıyı kapadım. Bilgisayarımı da açtım ve maillerimi kontrol ediyordum ki, kapı çaldı. “Girin” bile diyemeden kapı açıldı ve içeriye bir “şey” girdi, kapıyı da kapadı hemen!
Aman Allah’ım! O da ne!? Tanımlayamadım bir türlü. Kadın desen değil, erkek desen değil, turist belki! Bir çirkinlik abidesi! Kesin 10 gün rüyalarımın baş rol oyuncusu olur.
Ona “Kimsiniz?” diye sormama bile fırsat kalmadan:
- Hadi kalk gidiyoruz! dedi…

Aaa! Hem de Türkçe konuştu! Şaşırdım ama bozuntuya vermedim.
- Sizi ilk kez görüyorum. Kimsiniz?
- Ruhunu bedeninden söküp almak için görevlendirilen meleğim ben! Nam-ı diğer Azrail! Cehennem habercisi!
- Dalganın sırası değil şimdi. Lütfen odamı terk edin. Yoksa güvenliği çağırırım!
- Çağırsan ne olur? Beni sadece sen görüyorsun!
- Dalga geçme. İşim gücüm var benim. Seninle uğraşamam…
Bir yandan Azrail değildir diyorum ama böyle bir kişinin bana haber verilmeden buraya kadar gelmesi imkansız ki! Eyvaaah! Ya gerçekse! Bittim ben, bittim!
Savsakladığım namazlarım, ahirette buruşturulup yüzüme çarpılacak olan oruçlarım geldi aklıma…
Ufacık dünya menfaatleri için teptiğim Allah’ın emirleri geçti gözümün önünden hızla…
Eti için kesilen bülbül, tahtası için yakılan saz gibi…
Gayri ihtiyari:
- Mesai saatleri içinde olmaz! deyiverdim. Sanki benden bitecek bir işi varmış gibi…
-Neden? dedi.
-Şu an hazır değilim!
-Neye hazır değilsin?
-Kabirde ve öbür alemde başıma geleceklere!
-Ama senin son kullanma tarihin bugün son. 08:57. Sen ayvayı yedi… Hem sana yeterince vakit verilmedi mi?
-İnan ki, bu yaşta öleceğim hiç aklıma gelmemişti.
-Neden?
-Gencim daha, ciddi bir sağlık problemim de yok. Turp gibiyim evelallah!
-Senin yolun mezarlığa hiç düşmüyor herhalde! Ya da hastanelerin acil servislerine, morglara! Oradakilerin hepsinin teni buruşuk mu?
-Değil de yani!… Bana 1-2 ay kadar daha süre tanısan?
-Bu kadar kısa bir sürede ne yapabilirsin ki, onlarca yılını heba etmiş biri olarak?
-İbadet borçlarımı öderdim… Kaza üstüne kaza ederdim namazlarımı deliler gibi… Kalplerini kırdıklarımdan, üzerimde hakkı olanlardan helallik dilerdim. Dünyanın öbür ucunda olsalar, taşların altına saklansalar gene de bulur, her şeyimi verir, haklarını helal ettirirdim. Üzerimde kul hakkı kalmasın diye… Daha vasiyetimi bile yazmadım hem!
-Yeterince vaktin vardı! Yapsaydın! Neden düşünmedin? Engel mi oldular sana?
-Hiç ölmeyeceğimi sanmıştım. Hep başkaları ölüyordu, başkalarının selaları okunuyordu minarelerden. Ben muaftım sanki ölümden. Meğer bu iş parayla değil, sıraylaymış.
-Bir sene önceden haberin olsaydı geleceğimden, neler yapardın?
-Kalan zamanımı çok iyi değerlendirirdim!
-Hadi be sen de! Kimi kandırıyorsun! İlk 2 gün iyi giderdin. Namaz-niyaz full, sonra dönerdin gene eski haline. Bulurdun bir de bahane kendine. Her şey yine eski hamam eski tas olurdu. Bir rüyaydı o derdin sana verdiğim habere, kendini avutmak için…
Haklıydı! Kaç kere hastalık geçirmiş, kaza atlatmıştım… Bunların hepsi birer haberdi aslında ama üzerimdeki etkisi çoğu zaman 2 gün bile sürmemişti…
Ama şimdi kafamı taşlara vurmaya bile vaktim yoktu artık!…
Bu arada telefonum çaldı. Başmüdür arıyordu. Önemli bir arıza varmış, trafiği durduran. Acil gitmemi istedi. Her şey önemini kaybetmişti ki benim için: para, pul, mevki, kadın, nefs… Her şey sıfırla çarpılmıştı. Can derdindeydim ben. Bir de baş da olsa arka da olsa müdürle veya başka bir şeyle falan uğraşacak durumda değildim. “Bırak bu fani işleri” deyip kapadım telefon suratına müdürün…
Baktım sırıtıyordu Azrail. Demek alışkındı benim gibi jetonu iş işten geçtikten sonra düşenlerin panik hallerine. Ben de güldüm gayri ihtiyari… Neye güldüysem! Ağlamayı bile beğenmemem lazımken!… En iyi savunma saldırıdır taktiğine geçtim hemen!
-Hem sen, Azrail de olsan, can almakla da görevli olsan nihayetinde bir melek değil misin? Ne bu surat? Korku filmindeki yaratıklar gibi! Allah seni nurdan yaratmamış mıydı?
-Nurdan yaratılmasına nurdan yaratıldım. Bu arada laf aramızda, güzelliğim dillere destandır.
-Hiç de öyle görünmüyorsun ama! Notr Damın Kamburu bile sana on beş çeker.
-Orası öyle! Ben de surat çok! Ama sor bakalım senin yanına neden bu suratımla geldim? Utanma sor, sor!
-Neden bu suratla geldin yanıma?
-İnsanın ameli güzelse ona güzel görünürüm ben. Hayatını Allah’ın rızasına göre dizayn etmeyenlere de çirkin görünürüm. Şimdi sana göründüğüm gibi! Ben senin aynanım şu anda. Kalp gözü açık olanlar, yüzüne baksalardı seni böyle görürlerdi!
-Desene EYVAH!
-Eyvah ki ne eyvah!
-Birazdan kabirde başına neler gelecek biliyor musun? Karşılama mahiyetinde? Ön sıcaklardan!
-Pek hayra alamet değil şu anki verilerim.
-Okusaydın Allah’ın kitabından, Resulünün sünnetinden!… İşin ciddiyetini kavrasaydın, uykuyu haram ederdin gözlerine!… Neden okumadın?… Bir arkadaşından yıllar önce gelip de hiç okumadığın bir mektubun var mı? Ya da açmadığın bir mail? Madem Allah’ın kitabının kapağını açmadın, bük boynunu ve sus!
- Dünya meşgalesi…Geçim derdi… Para, mevki, nefs, kadın… Çepeçevre kuşattılar beni, kıramadım sarmalı!
-Halbuki dünyada kalma süren ne kadar azdı oran olarak! Bunu da biliyordun üstelik! Birazdan gideceğin hayat ise ebedi! Nasıl olur da senin gibi akıllı geçinen bir adam okyanusu unutur da bardakta boğulur? (Haşa) Allah’ın yerine kendini koy! Senin gibi bir kula müstehak değil mi azap! Bunca akıl vermiş ilim vermiş, dininden seni haberdar etmiş…
-Haklısın! Ama dünya gözle görülüyor ama öbür dünya gayb, göz önünde değil!
-Merak etme, biraz sonra ölünce, gaybın önündeki perdeler kalkacak!… Kuran’da ve hadislerde anlatılıyor bunlar. Sen de okudun hem! Üstelik başkalarını uyaran yazılar da yazdın. Muhtelif yerlerde anlattın bile! Neden o zaman bu gafletteki ısrarın?
-Başkalarına nasihat verirken kendimi unutmuşum…
-Allah da din günü seni unutur o zaman! Bir yandan ele öğüt verirken diğer yandan da kırmadık söğüt bırakmadın ortalıkta!
-Maalesef, biliyorum, kendim düştüm ve ağlamaya hakkım yok.
-Kendin ettin kendin buldun! Hadi artık gidiyoruz, fazla oyalama beni. Senden sonra iki gafil daha var sırada!
-Bırak çekiştirmeyi ya! Nereye gidiyoruz?
-Allah’ın sana hazırladığı azabı tatmaya.
-Doğru adrese geldiğinden emin misin? Benim adımda çok insan var da, hani o bakımdan!
-Adın gibi eminim. Zaten nokta tarifler var elimde. Iskalamam mümkün değil!
-Son bir şey soracağım: Allah’ın rızasına uygun olsaydı yaşamım, nasıl olacaktı ölümüm? Nasıl bir diyalog geçecekti aramızda?
- Ben senin canını almaya gelince yüzümdeki güzelliği görünce hayrete düşecek ve: “Aman Allah’ım! Bu ne güzellik! Rüyada mıyım ben!” diyecektin. Çünkü o zaman cennet müjdecisi olacaktım sana, şimdiki gibi cehennem habercisi değil! Seni Rabbine götürmeye geldiğimi söyleyecektim. Sen korkuyla karışık: “Rabbim benden razı değilse?” diyecektin. Ben de yüzümdeki güzelliği hatırlatıp korkmana gerek olmadığını söyleyecektim. İçini bir huzur kaplayacaktı.
-Keşke hayatımı yeniden yaşayabilme imkanım olsaydı…
-Geçmiş olsun!… Neyse! Ailen ve sevdiklerin aklına gelecekti bir bir… Ama onların da zamanı gelince dünyadaki rollerinin son bulup yanına geleceklerini hatırlayınca rahatlayacaktın… Tereyağından kıl çeker gibi ayrılacaktı ruhun bedeninden… Bulutların üstünde gibi, yumuşacık…. Haberin bile olmayacaktı. Gül bahçesine girer gibi… Tüm hücrelerinde hissedecektin mutluluğu…
-Ama şimdi
-Çığlık atmayı bile beğenmeyeceksin çekeceğin acıdan!… Saat de tam 08:57 oldu. Bak konuşmaktan kelime-i şehadet bile getirmeyi unuttun…

Gözümün önündeki perdeler açılmaya başladı…
Gayb meğer ne yakınmış…
Keşke iş işten geçmiş olmasaydı…
Neler yapmazdım ki!
Artık hiçbir değeri yok “keşke”lerimin…
ÇARP SIFIRLA!




_____ÖLÜP DİRİLEN GENCİN ANLATTIKLARI_____

Ölüme teğet geçenlerin anlattıkları ise her zaman ilgi ve merak konusu oluyor. Bıçaklı bir saldırıda ağır yaralanan 22 yaşındaki Halil Karaca’nın kalbi tam beş kez durmuş.

Denizlili 22 yaşındaki Halil Karaca ölümü teğet geçenlerden. Ameliyatta kalbi beş kez durup çalışmış, ölüp ölüp dirilmiş. Şunları anlatıyor:
“Çölde yürüyormuş gibi hissettim. Uçsuz bucaksız bembeyaz bir yerdi. Çöle kar yağmış gibiydi. Bir şey görmek bir ses duymak istedim. Yoktu.”

Tam beş kez öldü dirildi

Bıçaklı bir saldırıda ağır yaralanan 22 yaşındaki Halil Karaca ameliyatta geçirdiği anları anlattı: Bilinmezliğin ortasında yürüyordum, beyaz bir kar çölü kaplamıştı.

İnsanoğlu için en büyük gizlemlerden biri de ölümdür. Tarih boyunca ölüler için düzenlenen törenlerin her toplum için farklı anlamları oldu. Geçmişte ve günümüzde ölümden sonra neler yaşandığı konusunda birbirinden farklı yorumlar yapılıyor. Kimilerine göre bu bir kurtuluştu ve ölen kişi son yolculuğuna coşku ile uğurlanmalıydı.

Tek tanrılı dinlerde ise ölüm sadece maddi dünyanın sonuydu. Bedenden ayrılan ruhun tanrıya ulaşana kadar geçireceği bir serüven vardı. Metaryalist görüşe göre ise ölüm, enerjinin bitişiyle gelen mutlak bir sondu. Ancak nasıl düşünülürse düşünülsün, öbür dünyayla ilgili en küçük bir işaret bile insanların heyecanlanmasına yetiyor. Geçirdikleri rahatsızlıklar, ameliyatlar ya da kazalar sırasında klinik olarak bir süre ölü kabul edilenlerin tıbbi müdahalelerle yaşama döndürüldükleri kısa süre içinde yaşadıkları parapskilojide “ölüme yakın deneyimler” olarak adlandırılıyor.

ARTIK KALBİ DURMUŞTU

Ölüme teğet geçenlerin anlattıkları ise her zaman ilgi ve merak konusu oluyor. Bu deneyimi yaşayanların anlatımlarında ortak özellik beyaz bir ışık görmeleri ve daha önce yaşamadıkları bir rahatlama duygusu hissetmeleri. Parapsikologlara göre bu kısa süre içinde insanlar öteki dünya ile karşılaşıyor ve ölümü tecrübe ediyorlar. Denizlili 22 yaşındaki Halil Karaca’nın yaşadıkları da, “ölüme yakın deneyim”lerden biri… Denizli’nin Karşıyaka Mahallesi’nde yaşayan işçi Halil Karaca, 5 Nisan günü evinin önünde hiç tanımadığı dört kişinin bıçaklı saldırısına uğradı. Sırtından ve kalbinden aldığı bıçak darbeleriyle ağır yaralanan Karaca, hastaneye kaldırıldı. Hastaneye gittiklerinde Karaca’nın kalbi durmuştu. Doktorların müdahalesiyle kalbi yeniden atmaya başladı. Bu hayata ilk dönüşüydü. Karaca’nın kalbiameliyat sırasında da dört kez daha durdu. Her seferinde müdahalelerle, yaşama yeniden tutundu. Karaca’nın tedavisi hala devam ediyor. Beş kez kalbi duran ve buna karşın hayatta kalabilen Karaca’nın anlattıkları hayli ilginç:

KAR YAĞMIŞ BİR ÇÖL

“Yaşadıklarıma bin anlam veremiyorum. O gün evimin önünde bekliyordum. Tanımadığım dört kişi yanıma geldi. Ne olduğunu bile anlamadan beni sırtımdan bıçakladılar. Ben önce farkedemedim. Elime kan gelince beni bıçaklayanlara döndüm o zaman kalbime bıçak darbesi gelmiş, akciğerim de zarar görmüş. Doktorların anlattığına göre, bıçak darbeleri çok riskli olan kalp bölgesine geldiği için kurtulma şansım yüzde bir ikiymiş. Dört saat süren ameliyatım boyunca da zaten beş kere kalbim durmuş doktorlar beni hayata döndürmüş. Halil Karaca o anı şöyle dile getiriyor:

Ameliyattayken, çölde yalnız başına yürüyormuşum gibi hissettim. Ucu bucağı gözükmeyen bir yer. Sonu yok, başlangıcı yok. Bir bilinmezliğin tam ortasındayım. Sanki çöle kar yağmış gibiydi. Bembeyaz bir yerde yolculuk yaptım ve hiç kimse yoktu. Bir cisim görmek istedim bir ses duymak istedim hiçbir şey göremeden duyamadan bilinmezliğin içinde kaldım. Zaten bir şey düşünemiyorsunuz.

Tam bir şeyler düşünecektim acı hissettim. Sonra ince bir ses ‘hayata döndü, kalbi çalıştı’ dedi. Ameliyathanedeki sesleri duymaya başladım. Sonra gözümü açtım bir sürü ışığın altındayım, etrafımda koşuşan birileri var. Kimi bana ilaç veriyor, kimide benim için bir şeyler taşıyordu. Sonra yine kendimi kaybetmişim. Gözümü yoğun bakımda açtım. Doktorlar bana ‘kurtuldun’ dediler….”



______MEZARLIKTAKİ SESLER________

Serdar on iki yaşındaydı. Bir yıl vardı ki, mahalle arkadaşlarıyla şehir dışındaki top sahasında maç yapmaya gidiyorlardı. Birkaç günde bir öğleden sonra maç yapmaya giderken ağaçlıktan dolanıp top sahasına varıyorlardı. Aslında kestirmeden gitmek vardı ya o zaman da mezarlıktan geçmek gerekiyordu. Bu işe de pek istekli olan yoktu. Bazen maç uzuyor, karanlığa kalıyorlardı. Çocuklar evlerine geç kalmamak için, böyle durumlarda mezarlıktan geçiverelim diye maç bitiminde atıp tutuyorlardı ama mezarlık kapısına gelindiğinde sesler kesiliyordu.



Bir iki derken bu durum bir akşamüstü yine karanlığa kalınmıştı. Maç çok uzamış ve epey geç olmuştu. Dönüşü yok mutlaka mezarlıktan geçiyoruz diyenler yine mezarlık kapısına gelindiğinde susmuştu. Serdar duruma el koymak ihtiyacını hissetmişti. “ Arkadaşlar, arkamda tek sıra olun. Ben sizi mezarlıktan geçiririm “ dedi ve arkadaşlarının arkasında tek sıra olmasını sağladı. Hafif ay ışığı vardı ve kesme taşlardan yapılmış mezarlık içindeki dar yolu aydınlatıyordu. Etraf zifiri karanlıktı. Çocuklar sessizce Serdar’ın peşi sıra ilerlediler. Yolun yarısına gelinmişti ki yan taraftaki mezarlıktan bir el uzandı. “ Tut elimi, benim elimi tut “ diyordu derinden gelen bir ses. Serdar irkildi. Yüreği ağzına gelecekmiş gibi oldu. Çok korktu. Arkasına baktı. Kimse yoktu. Hani arkadaşları neredeydi? Gerisin geriye dönüp kaçmaya başladı. Hızla mezarlıktan çıktı. Hedefi top sahasıydı. Oraya ulaşmak istiyordu. İki kere arkasına da bakmıştı. Gördükleri tarifi imkansız şeylerdi. Peşinde ölüler vardı.

Serdar top sahasına vardığında bugünkü maçta gol attığı kalenin içine yattı. Arkasında kalenin filesi vardı. Uzanıp tutmaya çalışan olursa fark ederdi. Tehlike gelse gelse önden gelirdi. Böyle bir şey olursa o zamanda ona göre davranırdı. Serdar kalenin içine girdiği andan itibaren peşindekilerin kaybolduğunu anladı. Yine de her an tetikteydi. Gözleri dört bir yana fır dönüyordu. Serdar o gece sabaha kadar uyanık bekledi. Güneşin doğuşunu görmek kimseyi Serdar kadar sevindiremezdi. Derin bir oh çekti ve gerisin geri dönüp mezarlıktan geçerek evine vardı. O el uzanan mezar sessizliğin sesini dinliyordu. Bir hareket yoktu.Eve giderken ilerde Namıkların evinin önünde bir polis arabası vardı. Galiba yirmi-yirmi beş adam ve kadın vardı. Polisler onlarla konuşuyordu. Eve girdi. Annesi, babası evdeydi. “Oğlum nerede kaldın? Bütün gece neredeydin? “ diye sordular. Serdar olanları anlattı. Babası öğretmendi. Polislerin yanına götürdü. Olayın tek görgü şahidiydi. Polisler, Serdar’ın anlattıklarını dinlediler. Zabıt tuttular. Daha sonra evine geldi. Yemek yedikten sonra uyudu. Ertesi gün kaybolan çocukların aileleri bir evde toplandılar. Serdar olanları onlara da anlattı. Sorulan soruları cevapladı. İnanan da vardı, inanmayan da. Şu bir gerçekti: Ortada kaybolan on dört tane çocuk vardı. İşte buna hepsi inanıyordu.

Mezarlıkta ve top sahasında yapılan araştırmalar sonuçsuz kaldı. Aradan bir ay geçti. Bir ateş yanmıştı ve alev alev yanan ateş sönmüştü. Olanlar unutulmaya başlamıştı. Araştırmalar sırasında Serdar’ın dikkatini mezarcı Mahmut çekmişti. Mezarcı Mahmut, Serdar’ın anlattıklarını doğruluyor ve daha önce de o mezarın yanında bazı çocukların kaybolduğunu söylüyordu. Serdar onun mezarlık içindeki evine gitti. Onunla uzun uzadıya konuştu. Mezarcı Mahmut o mezar alıcı dedenin mezarı diyordu. Doksan iki yaşında ölmüştü. Öteki kaybolan çocuklar geri gelmedi, bunlar da geri gelmez diyordu.

Serdar ve ailesi dört yıl sonra o şehirden taşındılar. Aradan uzun yıllar geçti. Namık, Hikmet, Vahdettin, Mesut…tam otuz beş yıldır yoktular. Serdar geçen yazın yıllar sonra ilk defa o mezarlıktan geçti. Mezarcı Mahmut çoktan ölmüş, vasiyeti üzerine alıcı dedenin mezarının üstüne gömülmüştü. Bu işlemden sonra burada hiç çocuk kaybolmamıştı. Serdar mezarlıktan ayrılırken, çocuk konuşmaları, gülüşmeleri duyar gibi olmuştu.



_______CİN CAGIRMA_________

Bu olay kütahyanın gediz ilcesinde olmustur.*
Bir gün üniversiteli beş kız cin çağırmaya karar verirler çağırmak için hazırlıklar tamamdır.Seans başlar cin gelir.Neyse ertesi günlerde bu cin onlara musallat olur kızların gitmediği hoca kalmaz bir gün bi hoca tavsiyesiyle cini tekrar cağırrırlar kızlardan birini dolaba saklarlar cin'e kaç kisi oldumuzu bilemezsen pesimizi bırakacaksın derler (dolaptakiyle 5 kişidirler)cin 4 der kızlar sevinirler bilemedin bir arkadasımız dolapta derler cinin yanıtı:Arkadasınızı heba ettiniz pesinizi bırakmaycam der kızlar nasıl yani derler cin ölüler sayılmaz 4 kişisiniz kızlar dolabı actıklarında o kızın kafasız bedeniyle karsılasırlar cin ise hepsine iğrenç oyunlar düzenlemektedir hepside tımarhanede korkunc bir sekilde hayatlarını kaybederler 




__________YAMYAM KASAP________

Ukrayna da
Piknikte tartıştığı karısını öldürüp etini yiyen yamyam, 15 yıl hapisle cezalandırıldı.
İşi kasaplık olan Vitali Staçevski, öldürdüğü eşinin kalbini, karaciğerini ve böbreklerini çıkardığını ve bunları dükkanında sattığını da itiraf etti.
'Sadece satılabilecek parçalarını ayırdım' diyen yamyam kasap, çocuklarının annesinin etini dana eti diye arkadaşlarına da yedirdiğini söyledi.






_________KARAR SİZİN_________

birgün bir kızın telofonu gece başka gizemli bir müzikle çalmış oan şaşırmış ve açmış işin bitti demiş. çığlık atmış ama ne yarar ewde yalnızmış ve kapı çalmış gidip açmışki ne görsün önünde ölü bir ceset parça parçaymış kanlar fışkırıyormuş ve oanda kıza sende yarın bunun gibi olucaksın demiş kız üst kata çıktığında orada bir siyahlık wardmış we kırmızırenge dönüşmüş her tarafı kan basmış hani evi su basar ya onun gibi.kızın artık yapabileceği bişey kalmamış tek şey ölümü beklemek olmuş yatmış ve ALLAH diyince herşey normale dönüşmüş




__________CİNLER____________

Geçen yıl annem ve babam işleri gereği bir haftalığına yurt dışına çıkmışlardı. Beni ve kardeşimi de komşumuza emanet etmişlerdi. Biz bir gün internette cin çağırma duası bulmuştuk kardeşim ve komşularımızın oğulları ile duayı okuduk benim birden başım dönmeye başladı bayıldım sonra kendime keldiğimde evde ne kardeşim ne de komşumuzun oğulları vardı evin heryerini aradım bulamadım sonra evde birşey olduğunu fark ettim o varlığı göremiyordum ama hareket ettiğini hissede biliyordum hemen evden çıktım komşumuzun evine gittim ve komşumuzun kapısı açıktı içeri girdim komşumuzda oğulları da yerde kanlar içinde yatıyordu bu olayın üstünden tam bir yıl geçti hayla kendime gelemedim ben gerçekten bu olayı yaşadım bu anlattıklarım hikaye değil kelimesi kelimesine gerçek gerçekten birgün internette cin cağırma duası bulursanız sakın okumayın yoksa gerçekten hayatınız cehenneme döner !!!



_______SEYTANIN GELİŞİ____________

Bu beraber son yolculu?umuz Dilara! Belki de son gulü?ümüz, son baky?ymyz, son el ele tutu?umuz. Syky tut ellerimi byrakma Dilara. Kocasynyn elini usulca tuttu Dilara...Parmaklarynyn arasynda hafifce sykty ellerini.

Dilara öfkeleniyordu kocasynyn bu sözlerine, belki de gerçe?i kabullenmek istemiyordu. “Neler saçmalyyorsun sen Allah a?kyna” deyip çyky?yyordu her defasynda.
”Bu devirde her ?eyin bir çaresi vardyr muhakkak, dur bakallym tahlil sonuçlary alynmady bile”. “Byrak bu saçma sapan konu?malary..Hem tercüman zamanla iyilecece?ini söylemedi mi?..” Hasan acy acy gülümsedi karysynyn söylediklerine. Sadece teselli amacyyla söylenmi? sözler oldu?unu biliyordu. Bu laanet hastaly?yn hiç bir çaresi yoktu. Kanyny emen kanser hücrelerini ?imdiye kadar de?il yok etmek, durdurabilecek bir ?ey bile bulunamamy?ty dünyada. Hem teknoloji, hem typ bunun kar?ysynda aciz kalyyordu.

Terden syrylsyklamdy Hasan’yn yüzü, alevler içinde yanyyordu vucudu. Hastaydy dalgyn ve bulanyk baky?lary, çocuklu?unun yemye?il yollarynda nazly bir kelebek gibi, son uçu?laryny yapyyordu sanki. Acy gerçe?in farkyndaydy ama karysyna asyl gerçe?i açmaya cesaret edemiyordu. Oysa doktor bir kaç aylyk ömrünün kaldy?yny tercümana söylerken, o tarzanca Hollanda’casyyla da olsa anlamaya yetmi?ti.

“Bu son yolculu?umuz olmayacak” diyordu Dilara. Son gülü?ümüz asla de?il. Biz seninle beraber ne engeller a?yp bugüne geldik dü?ünsene. Bunu da a?aca?yz evelallah inan bana. Sonra seni bensiz asla hiç bir yere kimse götüremez.

Hasan “inanmak güzel Dilara” diyordu, ümit etmek, çocuk yüzlü hayallere sy?ynmak, yayla yollarynda türküler söylemek güzel. Fakat bu son yolculu?umuz olacak Dilara, son gülü?ümüz son a?layy?ymyz, son saryly?ymyz belki. Syky tut ellerimi byrakma Dilara. – “Ne olur sus Allah a?kyna ?imdi ben ölece?im’’. deyip çyky?yyordu kocasyna her defasynda Dílara.

Televizyonda Mahsuni ?erif’in Dumanly dumanly oy bizim eller türküsüne daldylar. Do?up büyüdükleri ilk gençlik yyllarynyn geçti?i köyleri, ovalary, da?lary, yaylalary buram buram tüttü yüreklerinde. Gözlerinde iki damla ya? olup süzüldü özlemleri. Geldi?i yerler ayaklarynyn altyndaydy sanki, da?lary, tepeleri, ovalary yüreklerindeydi.

Beraber bu son yolculu?umuz olmayacak son gülü?ümüz asla de?il deyip myryldanyyordu durmadan Dilara. ‘’Ah bu geceler bir uzayyverse Allahym’’. diyordu ‘’Günlere, aylara, yyllara yayylyverse ve ben ba?ymy gö?süne yaslasam Hasan’ymyn, uyusam onun yerine bir daha hiç uyanmasam sonsuza de?in’’.

Kocasynyn hastaly?yny ve beraber geçirdikleri günleri dü?ünüyordu durmadan. Bütün evliyalar, ermi?ler, üçler, be?ler, yediler, kyrklar adyna dua ediyordu Dilara. ‘’Kocamy bana ba?y?la ey ulu Allahym’’ deyip yalvariyordu Allaha. ‘’Çyksyn aramyzda tepemize zulüm gibi dikilen bu ölüm.’’ Ne olur yine o eski günlere, eski ne?elere dönseler, alyp götürse kocasyny do?up büyüdü?ü yerlere. Ilyk bir esinti sarsa kolaryna, dindirse ate?ini Hasan’ynyn. ?efkatli bir anne, da? kokulu bir baba gibi sarylsa boynuna.. Gidip bir köy evinin sycakly?yna sy?ynyverseler, bir köy soka?yna. Varsyn olmasyndy hiç bir ?eyleri Hasan’yndan ba?ka.

Her kocasyna bakty?ynda içinde bir ?eyler kyrylmy? gibi hep gözleri bu?ulanyyordu. Bu sabah hem?irenin kendisine söyledi?i korkunç haberi bi türlü içine sindiremiyordu. Beyniyle, kalbiyle bunun kötü bir rüya olmasy için yalvaryyordu Allaha. Bütün ümidi son gün yapylan testler sonucunda bir ?ey çykmamasy idi. Bundan önce yapylanlarda bir yanly?lyk oldu?unun söylenmesiydi. Bütün kalbiyle inandyrmy?ty böyle bir sonuca kendini. Gerçe?i asla kabul edemiyor, bütün gece dü?ündü?ü gibi, bunun bir yanylgy bir hata oldu?una odaklanmy?ty.. Her ?eye ra?men yüre?inde bir umut ta?ymak zorundaydy Dilara. Gerçeklerle, hayallerin kary?ty?y bir rüya aleminde ya?yyordu ve hayaller bile acy veriyordu artyk.

Evet sen hastasyn canym Hasan’ym lanet olasy bu hastalyk seni mutlulu?umuzun ortasynda buldu... Bak göreceksin kurban oldu?um iyile?ip memleketimize dönece?iz. Varsyn hiç bir ?eyimiz olmasyn sen olduktan sonra.

Hasan Dilara nyn söylediklerinden habersiz dü? görüyordu konu?uyordu durmadan. Bak diyordu Dilara’m senin dualaryn kabul oldu iyile?tim bak.

Dalyp dalyp gidiyordu, sonsuz bir acy içindeydi. Belli belirsiz dü?ler kuruyordu durmadan. Kararan, y?yldayan belli belirsiz yanyp sönen bir tykanykly?yn, yanyp sönen yyldyzlaryn altynda yürüyordu sanki. Karanlykta bir kaybolan sonra kendini yeniden bulan bir gecenin içinde, her defasynda karysynyn yüzünü görüyordu.

Yçinde debelendi?im çaresizli?imden çekip al beni, syky tut ellerimi byrakma Dilara. Syky tut bileklerimden... A?a?ysy uçurum, dü?ersem paramparça olurum. Byrakma beni kadynym. Güzelim byrakma beni.

Aldy?y ilaçlar a?rysyny dindirince rahatlyyordu. Karysyyla konu?mak isterdi hep. Ah Dilara’m çocuklu?umun da? kokulu, e?kyn kokulu yayla zamanlaryny özlüyorum. So?uk pynarlary. Uzun ve uzak zaman dilimlerinde ya?ady?ym, kuzular pe?inde ko?an, dizleri kanayan o köylü çocuklu?umu.

Ah Dilara’m nasyl anlatylyr bir özlem bilmemki. Bir özlemki yüre?imde kor yangyny. Her gün biraz daha tutu?an, yangyny biraz daha büyüyen. Yandym kavruldum hasretin ate?iyle bu gurbet ellerde. Kavrulan bir çöle döndü yüre?im, gayri buralarda ölüp gidece?im. Ölümüme aldyrmyyorum seni ?u küçük yavrularla byrakyp gidece?ime kahroluyorum. Seni kimsiz, kimsesiz ?u küçük yavrularla byrakyp gitmek kahrediyor beni. Uzan yanyma kurban oldu?um, uzan yanyma Dilara. çocuklu?umun yyldyzlary yava? yava? kayboluyor bak, yanyma uzan tenin tenimi ok?asyn, ellerin elimi, yanyma sevgi sycakly?yny koyuver ü?üyorum. Gülümse güne?e do?ru, gülümse saçlaryn yüzümü ok?asyn.

Ben de gülümsüyorum bak köy yollarynda çocuklu?um zyplyyor. Kuzular pe?inde ko?tu?um yaylalardyr orasy. ?u köyün da?larynda, tepelerinde, ovalarynda ayak basmady?ym yer bulamazsyn Dilara. Bütün alyç, elma, armut, ceviz, erik a?açlary tanyr beni, bütün sular, dereler, pynarlar tanyr sesimi. Bütün rüzgarlar savrulan saçlarymy, bütün sevinçler, yalnyzlyklar gözya?larymy tanyr. Bütün ku?lar kelebekler, çiçekler ysly?ymy.

Çocuklu?umun yyldyzlary kayboluyor yava? yava?. Belki de geldi?imiz, gezdi?imiz yerlerde ayak izlerimiz de silinmi?tir kimbilir?. Unutmu?tur bizi dere, tepe,ceviz, kavak a?açlary, yer- gök. Elimi syky tut byrakma kadynym. Gözpynarlaryndan günlerce akan damlalar fyrat’yn kederli aky?yna kary?yyordu sanki. Daraldykça çykyp bir da? ba?yna alabildi?ine haykyrmak geliyordu içindeki ate?i. Yankyly kyyylara... Bazen de kanady kyryk bir ku? gibi uçmak istiyordu masmavi gökyüzüne...

Hasan kuruyan dudaklaryny diliyle yslatty. Asyl korkunç gerçe?i Dilara’ya anlatmak istiyordu ama Dilara bi- türlü ne dinlemek, ne de inanmak istiyordu. Bak Dilara yeni tahliller formaliteden öteye geçmez, bir farklyly?yn ortaya çykmasy imkansyz denilecek kadar az. Kemoterapinin bir yarary olaca?ynyda sanmyyorum. Ba?a gelen çekilecek, ölümden kaçmak olmuyor. Yapylacak bir ?ey yok. Ben ölümden korkmuyorum artyk. Oldukça sakin konu?uyordu, aly?tyrmy?ty kendisini, syradan ola?an bir ?ey anlatyyormu? gibi, ummarsyzca anlatyyordu her ?eyi. Artyk daha fazla ya?ayaca?ymyn bir garantisi yok, durum ortada, önemli olan senin kendini buna aly?tyrman. Belki iyi bir tedavi süreyi biraz daha uzatmaya yarar ama hepsi o kadar. Her defasynda Dilara öfkeyle ba?yryyordu Tamam be adam anladyk i?te, her ?eyin bir synyry var. Ystersen cenaze törenini de konu?allym ha ne dersin. Sen kendini buna ?artlamy? olabilirsin ama bizim bunu kabullenmemiz mümkün mü dersin? Biz buna hazyr de?iliz. Bu ?ekilde çocuklaryn yanynda konu?ursan onlaryn halini dü?ün bir de...

Hasan sessizce karysynyn yüzüne bakty. Bir ara karysyn baky?laryyla kar?y kar?yya geldi. Hüzünlü baky?lary yüre?ine saplandy sanki. Yüzüne bakmaya dayanamayaca?yny anlayyp görmemek için ba?yny çevirdi. Karysy haklyydy ama hiç kimse onun içinde kopan tufany, çekti?i acynyn ?iddetini ölçemiyordu, göremiyordu. Anlamyyordu ne büyük bir deh?et içinde oldu?unu. Sevdi?i insanlary, karysyny, çocuklaryny byrakyp gitme korkusu saryvermi?ti bir anda bedenini. Ölüm bütün so?uklu?uyla kar?ysyna dikilivermi?ti sanki... Sessizce soluyordu günbe gün hazan yapra?y gibi ... Gözlerinin önünde çocuklu?u, ilk gençli?i geçiyordu yyl yyl. Gitgide daralyyordu Hasan nefessiz kalyyordu. Yçi kanyyordu derinlerden da?lara, ovalara, yrmaklara akyyordu.


Kadyn içi burkularak ve minnetle bakty kocasyna. Gözlerinden ip gibi süzülen ya?lara engel olamyyordu. Kocasynyn, gözlerinin önünde her gün biraz daha erimesine tahammül edemiyordu. Uykusuz kabus gibi geçen gecelerin izleri yüzüne yansymy?ty. Sararmy? bir kaç ay içerisinde adeta 10 ya? birden çökmü?tü.

Hayatyny birle?tirdi?i, yyllaryny, mutlulu?unu, sevincini, üzüntüsünü, her ?eyini payla?ty?y, canyndan çok sevdi?i insan ölecek miydi?. Onu bir daha görememek, sesini duyamamak, gülü?ünü i?itmemek, ?akalaryny, esprilerini dinleyememek olacak i? de?ildi. dü?ündükçe çyldyryyordu Dilara. Ynanmak kabullenmek istemiyordu bi- türlü.

“Çekip gidersen her ?eyimi kaybederim” diyordu Dilara, “gülü?ümü, mutlulu?umu, ya?ama sevincimi, ya?ama dair ne varsa”. “Her ?eyim biter yerle bir olur. Biliyor musun? ansyzyn bir rüzgar gibi girmi?tin gönlüme, rüzgaryn savurdu?u yapraklar gibi çekip gidemezsin bir anda. Hayatla mücadele saflarymyn hepsini kaybederim. Bu yalancy dünyada tek dayana?ym, gerçe?im, ya?ama nedenimsin. Ya?amak bu kadar güzel ve anlamly olur muydu sen olmasaydyn.

Hasan’yn dü?lerle, dü?lerde konu?malarla günleri gelip geçiyordu. Vucudu ate?ler içindeydi. A?rylaryny dindirmek için verilen ilaçlar, serumlarda etkisiz kalyyordu artyk. Kesik kesik öksürüklerle sarsylyyordu vucudu. Titriyordu, kor gibi yanan vucudu buz kalyby i?indeymi? gibi ü?üyordu.

Her yeri korkunç a?rylarla syzlyyor, kolunu bile kaldyracak gücü bulamyyordu kendinde. Ama a?rylary, syzylary ne kadar da ?idetli olursa olsun, sykyntylaryny mümkün oldu?u kadar gizlemeye çaly?yyordu. E?ini, çocuklaryny daha fazla üzmek istemiyordu. Bilincini kontrol edemiyordu bazen, beyni, baky?lary gittikçe bulanykla?yyordu. Gözleri kararyyor, kany çekilir gibi oluyordu. Elini güç bela kaldyryp parmaklaryyla i?aret etti. Hasan Hasan iyi misin sonra var gücüyle bir çy?lyk kopardy. Hasan zorla dudaklaryny kypyrdatty. artyk seside kysylmy? bir fysylty halinde çykyyordu.
Dilara m her yer kararyyor... Byrakma ellerimi ü?üyorum Dilara diyordu son kez. Bu son yolculuklary oldu beraber, son saryly?lary, son el ele tutu?lary.

Hasan’ o hep gülen gözlerini, dost ve insana güven veren baky?laryny, her sabah özenle tarady?y saçlaryny, güzel ses tonunu, kibarly?yny, efendili?ini, dostlu?unu, üç çocukla e?ini ve dostlaryny geride gözüya?ly byrakarak, genç ya?ta göçüp gitti gitti bu dünyadan.

Hasanyn yüre?i çöl yangyny. Hasan burdan çok uzaklarda ?imdi. Hasretlerin kanady?y yerde belki. Erzurumun küçük bir da? köyünde yyldyzlara bakyp ü?üyor hergece. Çocuklaryny dü?ünüyor. Kimbilir belki bulutlaryn sularyn gitti?i yönde. Karysy çocuklaryda gitmi? olacak kyryldy?ynda gökyüzü. Gün gelir kavu?acak elbet sevdiklerine Hasan. Uzanacaklar yanyana, cancana. Hasan’yn yüre?inde yeniden kuracaklar dünyayy. Yçini sevgiyle, hasretle doldurarak. Çekti?i bütün acylary yüre?inin yangynynda yakacak.

 

 
  tüm 17200 ziyaretçi (39849 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol